üst menü linkler

Sarı zemin içindeki bağlantı veya açılan küçük pencereler ile diğer yazılara geçebilirsiniz.

Sırbistan

Sırbistan'da aç kalmamak için bilmeniz gereken üç kelime, Pekara=Fırın/börekçi, SIR=peynir, MESO=kıyma. Her köyde bir börekçi dükkanı muhakkak bulursunuz. Sırbistan'da sabah kahvaltısında muhakkak börek yeniyor.

Sırbistan'da ilk durağımız Sombor ve Sombor kasabası içerisinde Long Tour Bike bisikletçi kampingi oldu. http://www.longtour.org

Kendisi de bisikletçi olan Predrag ve Türkiye yi yakından tanıyan ve hatta Sırbistan için tatil videoları hazırlayan Ivenka tarafından işletilen kampingdeyiz.

Çok sıcakkanlı bu insanlar ile hemen kaynaştık. Kendi evimizde kalıyor gibi gayet rahattık. Çamaşır makinesi var mı diye sordum, Ivenka yok ama ben kendi makinamda yıkarım kirlileri ver dedi ve yıkadı. Osman ve Meryem bu soruyu sormadan çamaşır yıkamaya başladıkları için onlar fırsatı kaçırdı. 😉

Kampa ilk girince hemen Türk kahvesi ve bahçelerindeki kirazlardan hazırladıkları likörü ikram ettiler.

Predrag'dan Sırbistan içinde gideceğimiz yerler ve yollar hakkında detaylı ve doyurucu bilgiler aldım. Kalabileceğimiz kampların adreslerini verdi.

Fotodaki bahçede çadırlarımızı kurduk. İsteyen için 2 adet odada mevcut.





 Macaristan'dan elimizde kalan forintleri Sırp Dinarına çevirmek için döviz bürosuna gittik. 2000 forintlik banknot'u bozmadılar bu eski basımmış. Elimizde kaldı.

Sombor sevimli bir kasaba, Slav ırkı insanları da Macarlara göre daha bakımlı ve güzeller. Gece kasaba meydanındaki kafelerden birinde oturup sokak müzisyenlerini keyifle dinledik.


Sombor sonrası, Predrag'ın tavsiyesi ile öğlen civarı Strand gölü kenarındaki lokantaya oturup biralarımızı içtik.



Bir şişe biradan sonra Selahattin


Eurovelo yollarından ayrıldık. Köyler arası trafiği az ve zemini düzgün yollardan, Selahattin'in peşinden 25-35 Km arası bastırıp yola devam ettik.

Akşamüstü Vajska köyüne ulaştık. Lokanta yok ama donmuş ürünler ve sandviç tarzı yemek hazırlayan bir büfe ve İngilizce bilmeyen bir bayan vardı. Cevapi (donmuş hazır köfte) ve pizzalarımızı söyleyip büfenin yanındaki tabure ve masalara oturup beklemeye başladık.   Etrafımızı köyün ergenleri sardı. Sohbete başladık. Bir tanesi oldukça iyi İngilizce konuşuyordu. Bu arada hepsi Muhteşem Süleyman dizisini alt yazılı olarak TV'den seyredip, aşkım, sevgilim, seni seviyorum gibi cümleleri gayet rahat söylüyorlardı.


Köyün karpuzcu güzeli yoldan geçerken dayanamayıp fotoğrafladım.

Vajska köyünden bir foto. Aynı bizim köyler gibi ?

Köye 4km mesafedeki, küçük bir göl kenarındaki piknik alanında çadırlarımızı kurduk. Bu arada çevre ve tuvalet kirliliğinden artık Balkanlara girdiğimizi algıladık. Piknik alanındaki ağaçların altında belden yukarısı çıplak erkeklerin çoğunlukta olduğu 7-8 grup veya aile ve çadırlar mevcuttu. Yerel arabesk müziklerin eşliğinde, sinek ilaçlarımız sürüp, ardından çadırlarımıza attık kendimizi.





Ertesi sabah köye geri dönüp köyün tek kafesine oturduk ve Türk kahvelerimizi içerken köy sakinleri ile samimiyeti arttırdık.



Hedef Backa Palanka (Küçük Hisar) ve şehir ile Tuna arasındaki  Tikvara gölü.  Şehri Hırvatistan'a bağlayan ve üzerinde sınır kontrolleri olan bir köprüde mevcut burada.

Şehre varıp göl kenarına geçtiğimizde, gölde gençler arası kano yarışmasını ve kalabalığı gördük. Göl kenarındaki tribünlerde aileler çocuklarını takip edip tezahürat yapıyorlardı. Tuna nehrinde pek yüzen kişi görmedik genelde. Ama Göllerde yüzmek oldukça yaygındı ve çoğunun kenarlarında hasırdan gölgelikler mevcuttu.



Backa Palanka'dan doğuya doğru  yer yer asfalt yer yer toprak yollardan devam edip, güneş batışına yakın, Tuna kenarındaki Eurovelo levhalı bentlerin üzerinde gitmekten bunalmıştık ve yağmur başlayacaktı. Osman bentler ile Tuna arasında, ağaçların altına saklanmış bir kaç binayı görüp, buraya sapalım dedi. Ufak bir keşif sonrası Tuna kenarında ağaçlarına altına saklanmış, muhteşem bir lokanta keşfettik. Kendimizi şaraplı, etli bir ziyafet ile ödüllendirdik.



Yemek sonrası lokanta bahçesine çadır kurabilir miyiz diye sorduğumuzda, lokanta sahibi açıkta yağmurda ıslanırsınız, yakında bir saçak altı var diyerek bizi aşağıdaki fotodaki yere yönlendirdi.



Sabah, kahvaltı yapmadan  yola çıkıp, ilk köye daldık, bisikletli bir amcanın yanına varıp, Pekara dedim, işaretlerle gel benimle bende oraya gidiyorum dedi.  Amcayı takip ederek, köyün börekçisine ulaştık.

Selahattini doyurmak zor.


Eurovelo yönlendirmeli yol, bentlerin üzerindeki toprak yolu işaret ediyordu.  Bu sefer trafiğin yoğun aktığı bir yolu tercih ederek, Novi Sad  şehrine vardık.

AVM içerisinde bir Türk markası görünce hoşuma gitti.








Novi Sad şehrinden çıkarken köprü üzerinde bir turcu ile karşılaşıyoruz. O da İngiltere de yaşayan  Türk kökenli biri. İngiltere den Türkiye ye kadar bisikletle  gidecek. Daha önce hiç tur yapmamış. Hayatının ilk uzun bisiklet turu. https://www.instagram.com/apedalawayfrom/

Belgrad'a kadar beraber pedallıyoruz. Sonra ayrılsak ta yolda yine bir araya geliyoruz. Yanında bir drone taşıyor. Arada drone ile çekimler yapıyor.


Özgür'ün Drone ile çektiği iki adet video : 




Novi Sad sonrasında yolumuz üzerinde Sremski Karlovci tarihi kasabası var. Karlofça anlaşmasının imzalandığı kasaba olması nedeni ile ayrı bir önem arz ediyor.





Gün batışına yakın Novi Sad'da karşılaştığımız Özgür ile beraber Belgrad banliyölerine girip, Tuna kenarında Belgrad'a ulaşmamız şerefine biralarımızı yudumladık. Hatta nehir kenarında drone ile video bile çektik




Kalacağımız şehir merkezindeki hostele ulaşmak için yola devam.



Fiyatına göre gayet uygun olan ve bina önünde bisikletlerimizi güvenle park edebildiğimiz "Boki hostel"e yerleştik. Odamızda çamaşır makinesi de olunca keyfimiz gıcır.




Hostel sahibinden başkentin en iyi börekçisini öğrendik. Önünde her daim kuyruk olan dükkan diye anlattı. Sabah gözümüzü açar açmaz ilk iş börekçiye gitmek oldu. 


Karbonhidrat yemenin dayanılmaz ağırlığını yaşayan faniler. 
   
Enerjimiz yerine geldikten sonra, Belgrad'da ziyaret edilmesi gereken Tesla müzesine yöneldik, pazartesi günü olduğunun farkında değildik ve kapalı idi maalesef.




Osmanlı'dan kaldığını zannettiğim Belgrad kalesi ziyareti ve tepeden şehre bir bakış.



Sava nehrinin Tuna nehrine kavuştuğu nokta.




Meryem'in ayağındaki ince tabanlı ayakkabılar 1 hafta sonunda rahatsız etmeye başladı. Bisiklet mağaza zincirlerinden birinden, şehir dışındaki şubelerinde  indirim olduğunu ve uygun numara olduğunu öğrendik. Kale ziyareti sonrasında yoğun yağmur altında ıslanarak, hedefimize ulaştık. Uygun bisiklet ayakkabısını bulduk ve merkeze geri döndük. Şehir dışı alışveriş merkezinde iki Türk firmasını görmek hoşuma gitti. yine.




Dönüşte Aziz Sava katedralini ziyaret etmeyi atlamadık tabii ki.

Tadilatta idi. Kubbeyi görmekle yetindik.




Belgrat'a veda zamanı geldi.  Veda etmeden önce son bir defa daha börekçiye uğrayıp, gerekli enerjiyi alarak şehir dışına çıktık.

Eurovelo yönlendirmesi bizi fotoğraftaki yollara getirdi. Alternatif yolların yoğun trafik içermesi nedeni ile uzun süre pedallamak zorunda kaldık.


Yol kalitesi kötü olmasına kötü ama görsellik harika.


Gülü seven dikenine katlanacak.
Görsellik var, yeşillik var, bisiklete uygun yol yok.


Bol otlu yollardan kurtulup uzun süre asfaltta gittikten sonra, son 5 km'yi yine otlu ve çukurlu yollardan geçerek Tuna'nın karşı kıyısına geçmek üzere feribot iskelesine ulaştık. Feribot saatini beklerken, İskele kenarındaki lokanta'da karnımız doyurup bir şeyler içerken, Belgrat girişinde bizden ayrılan ,  bizden bir gün önce Belgrat'dan çıkan Özgür'de arkamızdan gelerek aramıza katıldı.





Tuna'nın en geniş olduğu noktadan karşı kıyıya geçeceğiz. Enteresan bir feribot kıyıya yanaştı. Bir adet mavna ve yanında bir romörkör.  Biniş rampası toprak. Mavnanın kapakları ile toprak arasında boşluk kalırsa, iki adam ellerinde küreklerle boşluğu toprakla dolduruyor. Romörkor mavnaya yandan bağlanıyor ve suda ittiriyor.. 




Tuna'da gün batımıda çok hoş.


Karşı kıyıya ulaştık.


İstikamet Silver Lake.  (Gümüş göl) , Belgrat'ın sayfiye yerlerinden biri imiş.
Göl kenarında hasır gölgeliklerin yanına çadırlarımızı kurduk. Özgür ile burada ayrıldık ve bir daha karşılaşmadık.






Rahat bir uykunun ardından yola devam. Silver lake bölgesindeki Belgrad'ın  sayfiye evlerinin arasından geçerek Veliko Gradiste kasabasına ulaşıp. Merkezdeki börekçide sabah kahvaltısını yapıp, bizdeki pazarın tamamen benzeri ama satıcılarının çoğunun kadın olduğu pazar yerinde dolaşıp yolun devamında gerekecek yiyecek içecek satın aldık.





Veliko Gradiste sonrası doğuya doğru pedallamaya devam. İlk defa, gittiğimiz yönde bisikletli turculara rastladık. İsviçreli Tanya'da onlardan biri. Yanlız seyahat ediyor. Romanya Bükreş te turunu bitirip, otobüs ile geri dönecek. Avrupa'da bazı otobüslerin arka kısımlarında bisiklet askısı oluyor ve 5-6 bisikleti arkadaki askılara asıyorlar. Tanya'da böyle bir otobüs ile geri dönecekmiş.

Güneşten mi korunuyor, gönüllü barış elçisi mi anlayamadım?



Donji Milanovac kasabasına kadar büyük bir yerleşim yeri yok yolumuzda.
Tunanın iyice daraldığı ve nehrin iki tarafında dağların yükseldiği bölgede  çok sayıda tünelden geçtik. Neyseki en uzunu 500mt civarında idi.  En uzun tünelin girişinde, "Sayın bisikletçi tünele girmeden önce bu butona bas" yazan bir yazı ve düğme mevcuttu. Tünel girişinde elektronik tabeleda araç şoförlerini uyaran  tünelde bisikletli var dikkatli olun yazısı çıkmakta idi.







Donji Milanovac kasabasından market alışverişi yapıp, maps.me üzerinde görünen çadır kurma bölgesi için doğuya doğru yola devam ettik. Bu arada yol üzerinde daha önce uygun bir yer bulursak çadır kurmayı planlamıştık. Kasabaya vardığımızda günlük sürüşümüz 100km yi bulmuştu. Tuna'nın en daraldığı yerde idik ve nehrin iki tarafı keskin bir şekilde yükselen dağ silsilesi idi. Bu nedenle 3 çadırı kuracak bir düzlük bile yoktu.  120.km ye geldiğimizde haritada görünen çadır kurma alanını bulduk. Yol seviyesinden 100 metre aşağıda, Tuna kenarında dar ve çamurlu bir alan. Beğenmeyip yola devam ettik. Trafiğin aktığı ana yol ile Tuna'ya tepeden bakan alanda , oturma  bankları ve masası  ve hatta gölgeliği bile olan küçük bir piknik alanında çadır kurabiliriz dedik. Böyle bir tura hayatında ilk defa çıkan Meryem, burada kamp yapılır mı, yol kenarında bizi keserler, soyarlar vb gibi bir çok bahane saysa da,



120 km yol yapıp ardından, Manastrirska'yıda , bitirince allame-i cihan olsa bizi yerinden kaldıramazdı. Çadırlarımızı oraya kurup, nevalemizi bitirdikten sonra yorgunluktan dalıp gitmişiz çadırımızda.  Ertesi sabah deliksiz bir uykudan sonra uyandık ve meryem'in bütün gece uyuyamadığını dinledik kendisinden.


Sabah en sona kalan benim galiba.




Bulunduğumuz yer fotoğrafçılar için muhteşem malzeme sunuyor. Bizimkiler cep telefonu ile çekilmiş fotolar.  










Piknik alanında manzaranın keyfini çıkartırken, nehir yolcu gemisi geçti önümüzden. Osman'a cankurtaran düdüğünü çalmasını söyledim. Gemide etrafı seyredenlerin hepsi düdüğü duyup bize el sallamaya başladılar.







Silver lake'den itibaren karşı kıyı Romanya
Tam karşımızda kayalara oyulmuş bir insan kafası figürü.



Karşı dan bir tur bisikletçisi geldi. Turcular birbirlerini uzun zamandır tanıyormuş gibi hemen kaynaşırlar. Bizde İskoçyalı Stephen Boyd ile hemen kaynaştık.Stephen 15 aydır yollarda imiş. Türkiye de epeyce kalmış. Hatta ortak dostumuz Çetin Yurtsever evinde ağırlamış. Rohloff marka kayış zincirli göbek ve tam takım ortlieb çantalar ile tam profesyonel olduğunu belli ediyordu. Dövizin gözü kör olsun, yoksa biz de alırdık.

Hemen  facebook arkadaşı olduk ve tur boyunca paylaşımlarımı en çok beğenen ve yorum yapan kişi oldu.



Sırbistan'dan Tuna'ya son bakış.







Aşağıdaki bağlantılar dan diğer yazılara geçebilirsiniz.


Önsöz

Turla ilgili aklıma ilk gelenler

Günlük yol haritaları

Avusturya & Slovakya

Batı Macaristan

Budapeşte

Güney Macaristan

Romanya

Romanya Urluia Köyü

Bulgaristan


Farklı dönemdeki gezilerim için :